Nazli Usaklioglu

Nazli Usaklioglu

Mail: nazli@u2ulaw.com

Türk Dizi ve Sinema Sektöründeki Tekelleşme: Hukuki Boyutlar ve Hollywood’daki Ajans Paketlemeleri

Türk dizi ve sinema sektöründeki “tekelleşme” problemi bir süredir Türk medyasının gündemini meşgul ediyor. Peki, bu ne demek? Neden herkes bunu konuşuyor, neden buna tekelleşme deniliyor? Bu sadece sanat endüstrisinde yaşanan bir sorun mu? Sadece Türkiye’ye özgü bir durum mu? Hollywood’da işler nasıl? Bu konunun Hollywood’daki “Ajans Paketlemeleri” ile ilgisi ne? 

 

Bir hukukçu olarak bu yazıda, bu konuyu magazinsel ve sürekli konuşulan meseleler üzerinden değil de hukuki yönüyle değerlendirmek isterim. Günlük hayatında, eğlence sektörünün ürettiği herhangi bir işe denk gelmiş herkes, bu sektörün paydaşlarından biri olduğu için, bu kadar hayatın her noktasına işlemiş işleri piyasaya süren ve bizlere sunan bu sistemdeki bir hukuksuzluk iddiası aslında hepimizi ilgilendirmekte. Dolayısıyla, özellikle yurt dışı satış başarısı ve uluslararası alanda gördüğü ilgi ile bilinen Türk Dizi ve Film endüstrisi ile ilgili ileri sürülen bu iddialar, kimileri için bir hayal kırıklığı ve büyük şaşkınlık yaratırken, kimileri içinse malumun ilanı oldu. Nitekim hayatının bir bölümünde en az birkaç Türk yapımı televizyon veya sinema işi seyretmiş birçok kişi, bir zamanlar çok başarılı ve yetenekli bulunan ve çok yükseleceklerini bekledikleri sanatçıların bir anda ortadan kaybolduğuna şahit olmuştur. Bu bakımdan, aslında eğlence endüstrisinin ‘izleyiciler’ katogorisinde yer alan, yani ‘eğlenen’ bu paydaşların ‘eğlendirenler’ hakkındaki bu iddiaları bu kadar ilgi ve merakla takip etmesinin bir sebebi de “O zaman öyle olmasının nedeni demek ki aslında buymuş?” aydınlanmasındandır.

 

Konuyu özetlemek gerekirse, Türkiye’de yıllar boyunca organize olmayan yapısı ve denetim eksiklikleriyle gündeme gelen menajerlik ve kast ajansları sektörü, Rekabet Kurumu’nun başlattığı soruşturmayla yeniden odak noktasına oturdu. Özellikle bazı menajerler ve kast ajansları sahipleri hakkındaki iddialar, sektördeki rekabet koşullarının ne kadar kırılgan olduğunu ve yasal düzenlemelerin önemini tekrar gözler önüne serdi. Bazı menajerlik şirketleri ve kast ajanslarının sektörde tekel oluşturarak oyuncular ve yapımcılar üzerinde baskı kurduğu iddiaları aslında uzun zamandır dile getiriliyor veya hissettiriliyor olsa da bununla ilgili ciddi adımları Rekabet Kurumu yeni attı. İddialara göre, kast direktörlüğü ve menajerlik rollerini bir arada yürüten bazı teşebbüslerin, kendi oyuncularına öncelik tanırken diğerlerine kapıyı tamamen kapattıkları; kendileriyle çalışan A List (başrol veya kaşesi yüksek yıldız oyuncular) oyuncuların herhangi bir proje için teklif alması durumunda, bu projedeki diğer karakterlerin de yine kendilerine bağlı çalışan oyuncular arasından seçilmesi konusunda yapımcı ve yönetmenlere dayatmada bulundukları, aksi taktirde teklif götürülen yıldız oyuncuyu da alamayacaklarını söyledikleri ve bu şekilde sektörün iplerini tamamen kendi ellerine alarak kendi çıkarları doğrultusunda şekillendirdikleri, ve kendilerinden olmayanları ise sistem dışına iterek yalnızlaştırıp işlerinin önünü kestikleri öne sürülüyor.

 

Bu korkunç iddiaların gerçeği ne ölçüde yansıttığı, Rekabet Kurulu'nun yürüttüğü soruşturma sonucunda netlik kazanacaktır. Ancak, tartışmalar sürerken dikkatimi çeken bir husus, en fazla merak edilen konulardan birinin, bu meselenin hukuki boyutu olduğuydu. Öncelikle bir kişinin ve kurumun, aynı anda hem kast direktörü hem de menajer olarak görev alması, başlı başına rekabet hukuku ilkelerine aykırıdır.

 

Türk rekabet hukuku açısından, rekabetin korunması amacıyla yapılan düzenlemeler, piyasa koşullarında adil bir rekabetin sağlanmasını ve piyasa gücünün kötüye kullanılmasını önlemeyi hedefler. Bu çerçevede, bir kişi ya da kurumun aynı anda iki farklı rol üstlenmesi, özellikle rekabeti sınırlayıcı etkiler yaratabilecek durumlara yol açabileceği için sorun teşkil eder. Rekabet Hukuku, bu tür durumların adil olmayan rekabetin önünü açması riski taşır, zira bir kişinin her iki rolde de karar verme yetkisi olması, taraflar arasında çıkar çatışmalarına ve piyasa manipülasyonuna neden olabilir.

 

Hollywood’da Ajans Paketlemeleri (Agency Packaging) ve Çıkan Çıkar Çatışmaları

 

Benzer çıkar çatışmalarının ve rekabet ihlallerinin Hollywood'daki “ajans paketleme” uygulamasında nasıl kendini gösterdiğini ele almak gerekirse, özellikle, ajansların projeye dahil olma ve kâr payı elde etme gibi iki farklı rolde faaliyet göstererek, sektör içinde adil rekabeti tehlikeye atabilecekleri bir ortam yaratmaları, hem etik hem de ciddi hukuki sorunlara yol açmıstır.

 

Hollywood'daki yetenek ajanslarının, yaratıcı profesyonelleri bir araya getirerek projeleri paketleme uygulamaları, film ve televizyon sektöründeki en önemli finansal pratiklerden biri haline gelmiştir. 1990’larda televizyon sektöründe guc kazanan bu uygulama, ajanslara yeni bir gelir modeli sunarken, aynı zamanda sektör içinde ciddi çıkar çatışmalarına yol açmıştır.

 

Ajans paketleme, yetenek ajanslarının, bir projeye dahil olacak yönetmen, yazar ve oyuncu gibi yaratıcı unsurları bir araya getirmeleriyle başlayan bir uygulamadır. Ajanslar, projeye dahil ettikleri profesyonellerin komisyonlarından feragat ederler ve bunun karşılığında projeden elde edilen kârın bir kısmını almayı kabul ederler. Bu kâr, genellikle dizilerin yan gelirlerinden (merchandise satışları, uluslararası lisanslama vb.) elde edilen payları içerir.

 

Ajans için bu uygulamanın avantajı, komisyon ücreti yerine potansiyel bir geri ödeme almalarıdır. Eğer proje büyük bir başarıya ulaşırsa, ajans ciddi miktarda gelir elde edebilir. Örneğin, Friends ya da Seinfeld gibi diziler, ajanslar için büyük kazançlar anlamına gelir. Oyuncular da bu yönteme sıcak bakar çünkü ajanslarına herhangi bir komisyon ödemezler; bunun yerine ajanslar doğrudan kâr payından faydalanır. Stüdyolar ise ajansların projeleri hazırlayıp yaratıcı kadroyu bir araya getirmesinden memnun kalır, çünkü bu işlem stüdyolar için zaman ve enerji tasarrufu sağlar.

 

Ancak ajans paketlemesi, özellikle Yazarlar Birliği (WGA -Writers Guild of America) tarafından büyük bir eleştiriye uğramıştır. Ajanslar, sadece oyuncularını temsil etmekle kalmamış, aynı zamanda projelerden elde edilen kârın bir kısmını almakla da finansal bir çıkar sağlamışlardır. Bu durum, ajansların işlevinin yalnızca temsilcilikten öteye geçmesine yol açmıştır. WGA, ajansların artık sadece yetenekleri temsil etmek yerine projeye dahil olmuş bir yapımcı gibi davrandıklarını ve bu nedenle çıkar çatışması yaşadıklarını ileri sürmüştür.

 

Ajansların projelere yatırım yaparak kâr elde etmeleri, onların temsil ettikleri yazarlara ve oyunculara daha iyi şartlar sağlamalarını engellemiştir. Ajansların, projeden elde edilen kazançları kendi çıkarları doğrultusunda kullanmaları, yeteneklerin finansal çıkarlarını savunmaktan çok, kendi çıkarlarını savunmalarına neden olmuştur. Bu durum, ajansların profesyonel görevlerini yerine getirme biçimlerine dair ciddi bir etik sorun oluşturmuştur.

 

Los Angeles Mahkemesi’nde Hukuki Mücadele: WGA Davası ve Paketlemenin Sonu

 

2019 yılında, Yazarlar Birliği (WGA), büyük yetenek ajanslarına karşı bir dava açtı. Bu dava, ajansların paketleme uygulamasının bir çıkar çatışması oluşturduğunu ve ajansların temsil ettikleri yeteneklerin çıkarlarını ihlal ettiklerini öne sürmüştür. Bu dava sonucunda, televizyon sektöründe paketleme uygulaması yasaklanmıştır. WGA, ajansların projeden aldıkları kârın, yeteneklerin alması gereken kâr payını engellediğini ve bu durumun ajansların, yazarlara daha yüksek ücretler müzakere etme istekliliğini ortadan kaldırdığını iddia etmiştir. Ayrıca, ajansların artık yalnızca temsilci değil, yapımcı gibi hareket ettiklerinin altı çizilmiştir.

 

WGA v. ATA, Los Angeles Superior Court (Writers Guild of America v. Association of Talent Agents) davası, bu hukuki mücadelenin önemli bir örneğidir. Dava, ajansların “paketleme ücreti” almalarını ve bunun çıkar çatışmalarına yol açmasını sorgulamıştır. Bu dava, ajansların, sadece oyuncuların çıkarlarını savunarak daha yüksek ücretler almak yerine, projeden elde edilen kârı paylaşarak kendi çıkarlarını gözetmeye başlamalarının sektördeki dengesizliğe yol açtığını savunmuştur. Sonuç olarak, WGA, televizyon sektöründe paketlemenin sonlandırılmasını başarmıştır.

 

Paketleme uygulaması, günümüzde televizyon sektöründe yasaklanmış olsa da Hollywood film sektöründe hala varlığını sürdürmektedir. Ancak, film sektöründe ajanslar, projelerden elde edilen geri ödeme (back-end profit) üzerinden pay almak yerine, yalnızca geleneksel komisyonlarını almaya devam etmektedir. Bu durum, ajansların çıkar çatışması yaratmayan bir şekilde projelerde yer almasını sağlamaktadır. Bir ajansın, projeye yazarı, yönetmeni ve oyuncuları getirdiği durumlarda, ajans yine sadece yeteneklerden komisyon alabilir ve bu durumda çıkar çatışması yaşanmaz. Bununla birlikte, film dağıtımında ve danışmanlıkta da "paketleme" terimi kullanılmakta, ancak bu, televizyon sektöründeki paketleme uygulamasından farklıdır. 

 

Sonuç olarak, Ajans paketlemesi, Hollywood'da başlangıçta ekonomik bir avantaj olarak görülse de, zamanla ajansların ve temsil ettikleri yeteneklerin çıkarları arasında büyük çatışmalara yol açmıştır. Yazarlar Birliği’nin açtığı dava, sektörde önemli bir değişim yaratmış ve paketleme uygulamasının televizyon sektöründe yasaklanmasını sağlamıştır. Film sektöründe ise ajansların, geleneksel komisyon modeliyle çalışması, çıkar çatışmalarını engelleyen bir yöntem olarak devam etmektedir. Hollywood’daki bu hukuki mücadele, ajansların temsil ettikleri yeteneklerin çıkarlarını savunurken, kendi çıkarlarını koruma çabalarını dengeleme gerekliliğini gözler önüne sermektedir. Bu dengeyi sağlamak, sektördeki etik ve hukuki standartları belirleyici bir rol oynamaktadır.

 

Buradan hareketle, Türkiye’deki sinema ve dizi sektöründe de benzer çıkar çatışmalarının ve tekelci yapıların önüne geçilmesi gerektiği aşikardır. Özellikle, ajansların hem menajer hem de kast direktörü olarak görev alması durumunda, bir yandan sektördeki oyuncuların hakları korunmaya çalışılırken, diğer yandan bu tekelleşme pratiklerinin adil rekabeti kısıtlayıcı etkiler yaratabileceği göz önünde bulundurulmalıdır. Bir projede hangi oyuncuların yer alacağına karar veren kast direktörü, ayni zamanda kendi yetenek ajansına da sahipse, ne ölçüde adil davranabilir? Farklı bir ajansın oyuncusuna rol teklif etmesi durumunda, kendi ajansının rakip firmasına kazandırmada bulunacağı için, çıkar çatışması doğurmuş olacak; nitekim kendi oyuncularının “rakibine” işi sunarak, kendi oyuncularına karşı menajer sorumluluğunu da ihlal etmiş olacak. Ancak öte yandan, kast direktörü olduğu proje için sadece kendi oyuncularına teklif götürürse bu durumda da diğer oyunculara iş vermiyor ve tekelleşmeye sebebiyet veriyor olacak. Yani içinden çıkılamaz bir durum. Bunun önüne geçilmesinin bir yolu var; nasıl Hollywood’da ajans paketlemeleri mahkeme tarafından yasaklandıysa, Türkiye’de de kast direktörlerinin ajans sahibi olmaları hukuken yasaklanmalı. Bununla ilgili, özellikle dünya çapında adını duyurmayı ve etkilerini göstermeyi başarmış bir eğlence sektörümüz varken, hala bu alanda yeterli hukuki düzenlemelerin olmaması, bu sorunların üzerine bunca zamandır düşülmemiş olması ve dünyada Hollywood’dan sonra en etkili televizyon ve dizi endüstrisine sahip bir ülke olarak hala hukuk fakültelerinde “Eğlence & Televizyon Hukuku” eğitimi ve uzmanlık alanlarının bulunmuyor oluşu, göz ardı edilen bazı konuların aslında ne kadar da önemli olduğunu ortaya koyuyor.

 

Hollywood’daki paketleme davalarının gösterdiği gibi, aynı anda iki farklı rol üstlenen bir ajans, sadece sektörel etik sorunlara yol açmakla kalmaz, aynı zamanda rekabetin adil bir şekilde sağlanmasını da engeller. Türkiye’de de ajansların, yetenekleri temsil ederken kendi çıkarlarını savunmalarına engel olacak bir düzenleme yapılması, sektördeki etik standartları yükseltecek ve rekabeti koruyacaktır. Bu bağlamda, ajansların görev tanımlarının netleştirilmesi ve çıkar çatışmalarının önlenmesi için hukuk düzenlemeleri büyük önem taşımaktadır.

 

Acaba bu soruşturmalar sonrasında sistemde değişen bir şeyler olacak mı, yoksa her şey aynı şekilde devam mı edecek? Hukuki düzenlemeler tekrar önem kazanacak mı? Kaybettiğimiz, sektörden adı silinen nice başarılı ve yetenekli sanatçıların, sahneye dönüşlerini umut içinde izleyebilecek miyiz? Umuyoruz ki, sonunda adil olan kazanır ve bu hukuki mücadelenin, eğlence sektöründen başlayarak tekelleşme sorununu yaşayan diğer sektörler için de iyileşme adımlarını atabileceği bir kapı aralanır.

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar